MUTLU İNEKLER
Güneş
doğarken yemyeşil çayırların üstüne, sevgiyle beslenen inekler mutlulukla süt
vermeye koyuluyorlar. Bu sahneyi gördükten sonra şanslı ineklerin çiçeklerle
kelebeklerle bezenmiş doğal ortamlarını mı kıskanayım yoksa bu yaşıma kadar adıma
bir mani bile düzülmemiş olan ben, ineklere adanmış şarkıları duydukça
gençliğime mi yanayım bilemedim doğrusu.
Hepimizin
bildiği üzere reklamcılığın amacı, satın almamızı istedikleri şeyleri bize
satabilmek, bunları istememizi, ihtiyaç duymamızı sağlamaktır. Bunu yaparken de
aslında bizim de görmezden geldiğimiz bazı göz boyamalar, gerçekleri
saptırmalar, dikkatleri farklı yöne çekmeler kullanılmaktadır. Oynanan oyunu
tüketici de gönüllü olarak kabullenmekte, reklamcıyla tüketici arasındaki bu
yazısız anlaşmaya ister istemez herkes uymaktadır.
Mesela,
bahsi geçen reklamdaki süt veren mutlu ineklerin nereden geldiğini düşünüyoruz?
İçgüdüsel olarak onların doğal ortamda yaşadıklarını düşünmek bizim hoşumuza
gider. Reklamdaki bu ortam, gerçekte
sağlanabilecek en güzel ortamdan bile daha lüks, süslenip püslenmiş bir
masallar diyarıdır fakat hepimiz biliyoruz ki durum hiç de öyle değil.
Soframıza gelen sütlerin tabiri caizse “inek cenneti” nde yaşayan mutlu ve aşık
ineklerden geldiğini düşünmek bize daha romantik geliyor.
Peki
bu izlenimi bize nasıl veriyorlar? “Çiftlikten taze”, “%100 doğal” gibi
sloganları görüp kendimizi daha rahat hissediyoruz. Bu sözler aslında ne anlama geliyor? Gerçek
bir çiftlik nasıl olur? Gerçekte var olan “Yoğunlaştırılmış hayvan besleme
sistemi”. Bu slogan pek de çekici görünmüyor. Bunun yerine kullanılan “çiftlikten taze” sloganı çok daha masum değil
mi?
Yoğunlaştırılmış
hayvancılık bir zaruret sonucu doğmuştur. Kaynakların aşırı bir şekilde kıt
olduğu savaş döneminde hayvancılık mümkün olduğunca tutumlu bir şekilde
yapılmaya başlanmıştır. Yoğunlaştırılmış hayvan tarımında çok sayıda hayvan dar
bir alanda tutulur ama maalesef bu hastalıklara ve hastalıkların çabuk
bulaşmasına sebep olur. Dünyadaki tüm antibiyotiklerin %50’sinin çiftlik
hayvanlarının üzerinde kullanıldığı bir sır değildir. Gelişimci bir dil
kullanılarak bu konu tüketiciye şu şekilde aksettirilir; “hayvancılığın daha
verimli bir hal almasıyla birlikte veterinerler yeni teknoloji ve metotları
uygulamalarına dahil etmişlerdir”. Bu gelişimdir ve halk üzerinde olumlu bir
izlenim bırakır.
Geleceğin
tüketicilerine yönelik olarak yaptıkları şey ise çocukları, gelişimciliğin
kullanıldığı gerçeğine odaklamaktır. Böylece, onları pis ortamlardan ve hastalıktan
çekip kurtarmış olurlar. Temiz ve sağlıklı ortamlarda yetiştirilen hayvanlardan
ise kimseye zarar gelmez.
Son
olarak, bizler markete gittiğimizde ürünlerin nereden geldiğini düşünmek
istemeyiz, hayvanların nasıl yetiştirildiği, onlara nasıl davranıldığı hakkında
düşünmek istemeyiz. Gönüllü cehaletin gücü yabana atılamaz. Bu, büyük çapta
gerçekleştirilen sistematik bir zulümdür. Hayvanları daracık bölmelere
hapsetmek öncelikle onların yaratılışına aykırıdır. Tüketici olarak gerçeklerle
yüzleşmekten kolayca kaçabiliyoruz çünkü herkes bu olanlara göz yummaya hazırdır.
Pazarlamacılar, işlerini daha kolay hale getirdiğimiz için biz tüketicilere
büyük bir teşekkür borçlu.
0 yorum: